Türker Art hosts Hale Karpuzcu’s first solo exhibition titled as’ Little Human’..
The main aspect of Hale Karpuzcu’s works is focusing on the ‘child’. Child, in different images appears with his toy gun in his hand targetting a huge rat or in her tiny luxury outfits like diamonds and fur and in some, wounded by the bullet of his toy soldier.
The artist aims to question the conception of a child in a society pointing the awareness of the ‘humanbeing’ between childhood and adulthood.
Hale Karpuzcu says “Although a child wants to exist as an individual, the society lays a specific role as ‘constantly’ being the ‘little human” of the elders. The child’s life is like a ride between dreams and reality. This ride between the two worlds can be enjoyable but painful especially when he is obliged to pass to the real path. Unfortunately, no one seems to remember that he is just a child. As a result, he’s no longer the ‘little human’.”
To witness the very young and different generation, view Hale Karpuzcu’s first ever solo exhibition ‘Little Human’ at Türker Art between Jan 17 – Feb 17 2013.
Hale Karpuzcu açtığı ilk kişisel sergisindeki işlerinde insan yavrusuna yani çocuğa odaklanıyor.
Bazen koskocaman bir farenin karşısında oyuncak silahıyla, bazen kürkler ve mücevherler içinde, bazen oyuncak askerin kurşunuyla yaralanmış insan yavruları Türker Art’ın duvarlarından zihinlerimize taşınıyor.
Karpuzcu’nun sergisi 17 Ocak-17 Şubat 2013 tarihleri arasında ‘Yeni Tür’ü merak edenleri bekliyor.
İnsan Yavrusu rolü – Gerçekte insan yavrusu kimdir?
Hale Karpuzcu:“…Çocuk kendini birey olarak var etmek istese de, toplum ona tek bir rol biçmiştir. O da kendinin çocuğu olduğunu dayatan bir bakışla ortaya çıkarılan insana yavrusu rolüdür.”
“…Çocuk masal dünyası ile gerçek dünya arasında gidip gelir. İki dünya arasındaki bu gezinti hem keyiflidir hem de kendi istemediği anlarda gerçek tarafa geçmek zorunda kalan çocuğu zorlar. Bu durumlarda kimse onun çocuk olduğunu hatırlamaz. İşte o zaman bu küçük yavrucuk, ‘İnsan yavrusu’ değildir.”
Hale Karpuzcu’nun çocuk portreleri içimizde saklanmış bir masumiyet halinin saydam görüntüleridir. Dik görünmeye çalışan her erişkinin üstünü örtüp kendi tarihine gömdüğü saf hatıralardır. O yüzlerde kötülüklere kuşatılmış bir dünyanın içine doğmuş bir çocuğun yaşadığı şaşkınlık korku ve irkilmeyi Hale’ nin hala çocuk kalabilmiş gözlerinden izleriz.
Büyük ve kanlı global oyunun kurbanları olan çocuklar, silahsız bırakılmış bir masumiyetin sonuçlarını, hayretler içinde dünyaya bakan büyük parlak gözlerinin aynasından bizlere yansıtırlar.. Bu dünyayı yansıtırken boyayı rengi ve kompozisyonu aynı saf ve naif çizgide tutmayı başaran Hale gelecek dünyaya ilişkin hayallerinin bozulduğu “erişkin çocukların” ütopyasız çoraklığına da ayna tutar.
Hale Karpuzcu’nun figürleri bir zamanlar yaşadığımız saflığın bu gün belki kendi çocuklarımızla birlikte büyüttüğümüz kötülüklere dönüştüğü dünyada onlara anlatabileceğimiz acıklı masallardır. Çocukluktaki saf kötülüğü kışkırtmayı ayakta kalabilmenin tek yolu olarak gören yeni ahlak masum canavarlarını üretmeye devam edecektir.
İyilik ve kötülüğün bu tarihsel düellosunu bir çocuğun tanıklığından izletebilmek Hale’nin resim dünyasına yaptığı parlak girişin kanıtıdır.
Prof.Dr.Balkan Naci İslimyeli
Serdar Akkılıç
His unique approach to arts is a perfect combination of technique and imagination. After his hugely successful exhibition in Türker Art, Serdar will be exhibiting his very latest works at Art Asia, and we are proud to support him.
Türker Art
Çağatay Odabaş
If we have to mention Çağatay Odabaş’s art in a general fashion, his expressionist approach, anti naturalist attitude and intensive deformations, are a means to say that he has been influenced by the famous English painter Francis Bacon (1909-1992) who has been a source of inspiration for many artists around the world. However, very few of these artists in question has surpassed Bacon’s achievements which took place half an age ago. Today Çağatay Odabaş has added a new dimension and significance to what I call ‘Bacon expressionism’ with his mastership on color usage and the simplicity in the chaos he creates on canvas.
Yiğit Aydın – Art Historian
Türker Art’da düzenlenen Serdar Akkılıç – Nuh’un Gemisi sergisi Skytürk 360 – Tatlı Hayat Rehberi adlı programa konuk oldu.
Türker Art 8 Kasım – 30 Kasım 2012 tarihlerinde Serdar Akkılıç’ın son dönem işlerini içeren ‘Nuh’un Gemisi” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor.
1981 doğumlu sanatçının üçüncü kişisel sergisinde Nuh’un Gemisi temalı yeni çalışmaları yer alıyor. Otodidakt olan sanatçı, resim eğitimini özel davet üzerine gittiği Oslo National Academy of the Arts; Norveç’te aldı. Resimlerinde iç dünyasını müdahele olmaksızın tuvale aktaran Serdar Akkılıç, konu olarak insanın Dünya üzerinde bazen kendisiyle, bazen de doğayla olan mücadelesini göstermeye çalışmakta. Genel olarak kuzey ülkeleri sanatından etkilenen sanatçının eserlerindeki bu farklılık çağdaşlarından hemen ayrılabilmesini sağlamaktadır. Sanatçının eserleri önemli kişi ve kurumların koleksiyonlarında yer bulurken, katıldığı çeşitli uluslararası sanat organizasyonlarının haricinde karma ve kişisel olmak üzere birçok sergide yer almıştır. Çalışmalarını İstanbul’da sürdüren sanatçının eserleri, ayrıca Aralık ayında düzenlenen Miami Art Asia’da sergilenecek.
Sanatçının kendi deyişi ile, Nuh’un Gemisi serisi; gezegenimizin ve üzerinde yaşayan tüm canlıların yardıma ihtiyacı olduğu şu dönemlerde, onları içinde bulundukları tükenmişlik, kirlenmişlik ve yozlaşmışlık hallerinden kurtaracak ilahi bir süper güç arayışı üzerine doğdu, bu döneme başka bir deyişlede ikinci Nuh Tufanı adını verdi.
Nuh ve Gemisi; insanları, hayvanları ve dünyayı yeni bir başlangıca doğru bir kere kurtarmışlardı. Serdar Akkılıç bu son dönem resimlerinde, ikinci Nuh Tufanıyla herkese yeni bir şans daha tanıyor.
Serdar Akkılıç “Nuh’un Gemisi” sergisi Türker Art’da 30 Kasım 2012 tarihine kadar gorülebilir.
Sergi Küratörü: Yiğit Aydın
16 Ekim – 1 Kasım tarihlerinde Türker Art’da.
Türker Art 16 Ekim – 1 Kasım 2012 tarihlerinde Arya Karin Sofuoğlu ve Aslı Oganer’in işlerini içeren ‘Beauty and the Beast” adlı sergiye ev sahipliği yapıyor. 1986 doğumlu iki genç sanatçının çalışmaları ilk defa bu sergi ile sanatseverlerle buluşuyor.
Arya Karin Sofuoğlu Viyana’da doğdu. Babası Türk, annesi Alman asıllı olan Arya 15 yaşındayken ailesiyle birlikte Berlin’e taşındı. Universitat der Künste Berlin (Berlin Güzel Sanatlar Akademisi) resim bölümünden mezun oldu. Dünyanın çeşitli ülkelerinde sokak sanatları festivallerine katılan genç sanatçı, halen Berlin’de yaşamakta ve önümüzdeki Ocak ayında Viyana’da gerçekleştireceği ilk kişisel sergisine hazırlanmaktadır.
Aslı Oganer, Dokuz Eylül Üniversitesi Resim bölümünden 2010 yılında mezun oldu. Üniversite yıllarında grafik ve resim üzerine yoğunlaştı.
“Beauty and the Beast” adlı sergi; iki genç kadın sanatçının, kadın unsurunu ön plana alarak, farklı ifadeci anlatımlarla ve güçlü renk anlayışı ile yaratmış olduğu resimlerden oluşuyor. Figüratif ekpresyonist tarz ile yer yer toplumsal mesajlar içeren resimlerde, Arya Karin Sofuoğlu, görünürde fayda sağlayan pek çok şeyin aslında dünyaya zarar veren, yok edici şeyler olduğunu resimlerinin bir çoğunda kendini resmederek ifade ediyor.
“Beauty and the Beast” isimli sergi Türker Art’da 1 Kasım 2012 tarihine kadar gorülebilir.
Sergi Küratörü: Yiğit Aydın
“Resimlerime konu olan bu yoğun ve karmaşık kent görüntüleri, bir çay bardağının dibindeki tortu gibi katranlaşmış ve aynı zamanda binbir renkte hayat bulmuş huzurlu bir dünyanın lirik manzasına dönüşmektedir. Nitekim bana tutkuyla resim yaptıran güç, içinde yaşadığım bu kaotik kent dokusunun içinde saklı olan o muhteşem, renkli, gizemli ve ideal dünyaya erişme arzusundan kaynaklanmaktadır.”
Emre Tandırlı
Türkiye’nin ilk interaktif sanat sergisi kapılarını sanatseverlere açtı
16. yüzyıl İtalya’sının en ünlü üç ustası Michelangelo, Leonardo ve Raphael’in bilim ve sanatta bıraktıkları izleri gözler önüne seren “The Great Masters” Sergisi Vestel’in ana sponsorluğunda sanatseverlerle buluştu.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Arter Tasarım’ın gerçekleştirdiği Türkiye’nin ilk interaktif sergisi, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 31 Temmuz’a kadar ziyarete açık olacak.
Sanatla dost Vestel’in ana sponsorluğunda Türkiye’ye getirilen ve üç büyük usta üzerinden yola çıkarak 16. Yüzyıl İtalya’sını ve Rönesans’ı anlatan “The Great Masters” Sergisi, kapılarını sanatseverlere açtı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Rektörü Prof. Yalçın Karayağız, Vestel Pazarlama Genel Müdürü Timur Tuncer, küratörler Alessandro Vezzosi ve Prof. Francesco Buranelli, Arter Tasarım Kurucu Ortağı Hakan Elbir ve Tuğçe Gündüz’ün katıldığı basın toplantısında hem sanatçı, hem bilim insanı olarak insanlığa sayısız eser bırakan üç büyük dehanın İstanbul’la ilgili bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış projeleri ortaya kondu.
Arter Tasarım Kurucu Ortağı Hakan Elbir, “The Great Masters”ın Türkiye’nin ilk interaktif sergisi olduğunu ve Avrupa’da ilk kez İstanbul’da sanatseverlerle buluştuğunu söyleyerek “Sergide, dönemin en önemli keşifleri olan perspektif, anatomi ve ayna farklı deneyimlerle ziyaretçiyle buluşuyor” dedi. Elbir, “Bu sergi sanatseverlere hiçbir yerde yaşayamayacakları bambaşka bir deneyim sunacak. Ziyaretçiler, Michelangelo’nun Sistine Şapeli’ndeki eserlerini, Davud heykelini, Leonardo’nun Son Akşam Yemeği freskini, anatomi çalışmalarını, Vitrivius İnsanı’nı, Raphael’in birçok resmini ve Atina Okulu freskinin detaylarını modeller, dokunmatik ekranlar ve interaktif sistemler vasıtasıyla inceleme fırsatı bulacak” diye konuştu.
Böyle önemli bir serginin MSGSÜ’nün tarihi bir mekânında yapılmasından çok memnun olduklarını belirten MSGSÜ Rektörü Prof. Yalçın Karayağız, Türkiye’nin sanat eğitimi veren ilk ve en köklü sanat okulu olarak, Rönesans ustalarına ev sahipliği yapmaktan onur duyduklarını söyledi. Serginin hem Türkiye hem dünya sanat tarihi açısından önem taşıdığını belirten Karayağız, sözlerine şöyle devam etti: ““Övünç ve gururla belirtmeliyim ki, böyle bir buluşma dünyada ancak burada gerçekleşebilirdi. Leonardo’nun eskizleri arasında şu an içinde bulunduğumuz yapının neredeyse tam bir örneği yer alıyor. Sanatçının kendisiyle hemen hemen yaşıt olan Tophane-i Amire binasını görmediği bir gerçek. Ancak 16. yüzyılın hemen başlarında, İstanbul için tasarım ve projeler yapması, Osmanlı padişahıyla temas kurması onun burayı ne denli önemsediğini ortaya koyuyor. Bu, Rönesans sürecinde henüz doğu-batı ayrımının olmadığının da göstergesidir. O nedenledir ki, dönemin Osmanlı sanatçı ve mimarlarının çalışmalarından örneklere de sergide yer veriyoruz.”
Serginin ana sponsoru Vestel Pazarlama Genel Müdürü Timur Tuncer, Rönesans’ın 3 büyük ustasını İstanbul’da ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Tuncer, “Sanatla dost Vestel’in ana sponsorluğunda ülkemize getirilen Türkiye’nin ilk interaktif sergisinin büyük bir hayranlık ve ilgiyle karşılanacağına inanıyoruz. Sergiye sponsorluğumuzun yanı sıra, interaktif ekranlarımız ve sunduğumuz dijital gösterim olanağımızla izleyicilerin sergiden alacağı keyfi artırmayı hedefliyoruz. Vestel’in sanata verdiği destek, önümüzdeki dönemde de sürecek” dedi.
Leonardo’nun “Son Akşam Yemeği”, Michelangelo’nun “Sistine Şapeli”, dokunmatik ekranlarda
İnteraktif sergi kavramını açıklayan Hakan Elbir, Leonardo’nun “Son Yemek” eseri ve Michelangelo’nun Sistine Şapeli üzerinden bilgi verdi: “Dünyanın en ünlü resimlerinden olan “Son Yemek”, sergide gerçek ölçüsünde ziyaretçi ile buluşuyor. Ziyaretçiler eserin önüne yerleştirilen göz izleme cihazı ile ‘Genel izleyici ile aynı yere mi bakıyorum?’ ya da ‘Leonardo tabloyu yaparken neyi görmemizi istedi?’ sorularına cevap bulabiliyor. Dokunmatik ekranlar, dönemin olağanüstü zor koşullarında yaratılmış Sistine Şapeli’nin tavanını detaylı inceleme fırsatı sunuyor. Ziyaretçiler dinin bu dönemdeki önemini ve Michelangelo’nun 3 yıllık serüvenini yakından izleyebiliyor.”
“Sergi İstanbul’da yerelleşti, dönemin Osmanlı’sı da eklendi”
Hakan Elbir, yurtdışından Türkiye’ye gelen sergilerin yerelleştirilmesine inanan bir tasarım firması olarak, sergiye MSGSÜ işbirliğiyle yeni bir bölüm eklendiğini ve 3 büyük dehanın çağdaşları olan Osmanlı sanatçıları ve mimarlarından örneklere yer verildiğini belirtti. Leonardo Da Vinci müzesinin kurucusu İtalyan küratör Alessandro Vezzosi ise Da Vinci’nin İstanbul’a özel projeler önerdiğini belirterek “Leonardo 3 Temmuz 1503’da Sultan II. Bayezid’e gönderdiği mektupta İstanbul için Haliç üzerinde tek kemerli bir köprü ile İstanbul – Pera arasında bir köprü tasarlamış, ayrıca rüzgâr değirmenleri ve yenilikçi hidrolik cihazlar imal etmeyi teklif etmiş. Sergide bu mektup ve mektupta söz edilen Galata Köprüsü’nün modeli de görülebilecek” dedi.
Sergide ayrıca Pace Çocuk Sanat Merkezi’nin 5-14 yaş grubu ve yetişkinlere yönelik renkli ve yaratıcı atölye çalışmaları da bulunuyor. Atölyeye katılan çocuklar kendi eserlerini yaratabiliyor, keşfedebiliyor ve ellerini kirletmenin hazzını yaşıyor. Aynı alanda yetişkinler için de özel programlar sunuluyor.
Serginin destekçi kuruluşlarından Koleksiyon, Doğuş Yayın Grubu, Hürriyet ve Radikal’e’ de teşekkür eden Elbir, “Alanlarında fark yaratan kurumlarla böylesine bir sergiyi hayata geçirmek oldukça keyifliydi” dedi.
31 Temmuz’a kadar açık kalacak sergi kapsamında Tophane-i Amire açık hava sinema alanında her Perşembe saat 21.00’de National Geographic Channel’in katkılarıyla dönemle ve üç büyük ustayla ilgili ücretsiz belgesel gösterimleri de yapılacak.
Türker Art; Pınar ve Barış Türker tarafından 2012 yılında kurulmuştur.
Köklü bir Müzayede ve Sanatevi ile başlayan kariyerini, ilerki yıllarda ortaklıkla pekiştiren Pınar Türker’in 10 yılı aşkın süredir sanatın içinde gerek sanatçılar gerek koleksiyonerlerle edindiği tecrübeler, Türker Art’ı hayata geçirmesinde önemli rol oynamıştır.
Amerika’da mimarlık eğitimi alan ve kariyerini hem bu alanda hem de müzik alanında sürdürmüş olan Barış Türker’in…»
Türker Art
Halaskargazi Mah.
Valikonağı Cad.
Kuyumcu İrfan Sok. No:26A
Şişli İstanbul
T. 0 (212) 296 53 25
info@turkerart.com
Çalışma Saatleri:
Pazartesi-Cumartesi
11:00-18:00
© Türker Art - Tüm hakkı saklıdır