Türker Art, Burcu Bulak’ın “Off The Wall” adlı ikinci sergisine ev sahipliği yapıyor.
2000 yılından beri kolaj üzerine yoğunlaşarak sanat hayatına başlayan Burcu Bulak, 1985 yılında İstanbul’da doğdu.
Babasının Paris’teki görevi dolayısı ile Fransa’da bir süre yaşadıktan sonra, üniversite eğitimini Boston’da iç mimarlık üzerine tamamlayıp İstanbul’a döndü. Çalışmalarında kendine özgü bir teknikle dergi kupürleri, topladığı değişik objeler, kumaşlar, boya çeşitleri ve materyeller kullanıyor. Burcu Bulak, yaşadığı değişik kentlerdeki kültür ve moda akımlarını gözlemleyip, küresel ekonominin yarattığı marka kültürünün, “Brand Culture” simgesel özetini kolajlarında yansıtmaktadır. 21. yüzyılın kültürünün artık markalar olduğunu, bireylerin kendilerini bu markalarla özdeşleştirerek toplumda yerlerini belirlediklerini, bu markaların lüks veya genel tüketim markası ayrımı olmaksızın, yerel toplumsal kültürleri ne denli etkilediğini, Burcu Bulak çalışmalarında çarpıcı bir şekilde sergiliyor.
Sanatçının eserleri şimdiden özel kuruluş ve koleksiyonlarda yer almaktadır.
Burcu Bulak “Off The Wall” 28 Aralık’a kadar Türker Art’ta izlenebilir.
Aslı Vural’ın son çalışmalarını içeren “Kayıp Kent” adlı sergisi 25 Ekim – 16 Kasım 2013 tarihlerinde Türker Art’ta.
Aslı Vural eserlerinde kentleri, değişimi, dönüşümü, doğanın katledilişini ve bireyin tüm bu durum içerisindeki konumunu konu alıyor.
Dönüşüm, caddeler, sokaklar, otoyollar, evler, apartmanlar, rezidanslar, iş merkezleri, yaşam merkezleri, arabalar, trafik, metro, üçüncü kopru ve kuzey ormanları… Her yönüyle şehir ve şehirde kıskaca alınmış bireyi ve çevresindeki yaşamını inceliyor.
Panik atak ve reklam panoları, antidepresanlar ve diyetisyenler, solaryum, gym, yoga ve organik beslenme. İkili bir kayboluşu anlatıyor. Şehrin karmaşasının ortasında kalmış insanın sıkışmışlığı, kaosun bireyi içine çekişi ve hızla tüketişi. Aslı Vural “birey ve metropol” ilişkisinden yola çıkarak hazırladığı “Kayıp Kent” serisinde temel olarak güncel bir probleme parmak basıyor. Bütün şehirlerde hızla yükselen arı kovanlarını andıran binalar ve ufkumuzu kuşatan vinçler yani bireye sunulan yeni bir yaşam biçimi. Yaşamımızın mimarı olduğunu idda eden bu süreç doğayı hızla ve umursamazca tüketirken, doğa dostu “yeşil binalar” adı altında beton yığınları olarak yükseliyor . Doğanın var olan düzenine inat değişen çevre, kaybolan ormanlar ve ağaçların yerinde yükselen gökdelenler yok edişi ve yeni düzeni simgeliyor. Bu açıdan bir bölünme, parçalanma ve ayrışma söz konusudur ve birey bu değişimin içinde kendisine yeni bir yer edinmeye çalışır. Artık genel geçer tüm kuralar yıkılacak ve dönüşüm beraberinde başka bir yaşam biçimini getirecektir. Bu yeni yaşam biçimine ayak uyduran bireyler ve karşılarında çevre bilinci olan, doğa dostu bir grup ve aralarındaki çatışma da eserlerin konusu. 2013 yılına damgasını vuran Gezi Direnişi, üçüncü köprü projesi, Kanal İstanbul projesi, yapılacak yeni havalimanı ve elbette Kuzey Ormanları bu serginin temel sorunsallarıdır.
Sanatçı eserlerinde mimari hatırlatmaları ve izlenimleri gerçek boyutuna taşıyor. Bir bütünün parçası gibi görünen, başlangıcı ve sonu olmayan, uzamsal olarak sonsuza giden yüzeyler boya ile gerçeğe iz bırakıyor. Doğanın dönüşümünden geriye kalan, kaos, karanlık ve şimdiki gerçek birbiri üstüne diziliyor. Sanatçı açısından şehirler; mutluluk, öfke, çoşku, panik, korku ve kaosu temsil ediyor. Aynı zamanda metropol dinamik, heyecanlı, özgür ve yaratıcı. Tüm bunlar sanatçının eserlerine soyut metropol siluetleri olarak yansıyor.
Türker Art, güncel Türk resim sanatının ustaları ve yükselişte olan genç sanatçılarından oluşan “Farklılıklar” sergisinin ikinci serisine ev sahipliği yapıyor.
Resim ve özgün baskıların yer aldığı sergide, genel bir temaya bağlı kalmadan sanatçıların kendine özgü konu ve teknikleri ile yarattığı eserlere yer veriliyor.
“Farklılıklar II” sergisinde yer alan eserlerin çoğunluğu son dönem çalışmalardan oluşmakta. Figuratif, soyut figuratif, kent peyzajı ve soyut kompozisyonların göze çarptığı sergi; Burhan Doğançay, Devrim Erbil, Yiğit Yazıcı, Emre Tandırlı, Cansen Ercan, Serdar Akkılıç, Çağatay Odabaş, Arda Yalkın, Arya Karin Sofuoğlu, Aslı Vural, Aslı Oganer, İbrahim Tayfur ve Salim Başyiğit’in tuval, karışık teknik ve özgün baskı eserlerinden oluşuyor.
“Farklılıklar II” Resim ve Özgün Baskı Sergisi 25 Haziran – 25 Temmuz 2013 tarihlerinde Türker Art’ta izlenebilir.
Bozan 1979 Kızıltepe, Mardin’de doğdu. Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Plastik Sanatlar Ana Sanat Dalı, Resim Programını birincilikle kazandı. ”Dijital Teknolojinin Plastik Sanatlara Sağladığı Olanaklar” konuluyüksek lisans tezi ile 2011 yılında mezun oldu. Marmara Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak devam etmekte ve İstanbul’da kendi sanat atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Yaşam Çığlığı adlı sergisindeki eserlerinde, plasentayı referans alarak; cinsiyet, kimlik, şiddet, ötekileştirme ve aidiyet kavramları üzerine video, enstalasyon, fotoğraf, baskı, yağlı boya ve akrilik tekniklerini uyguluyor.
”Kendi Kendine” adlı çalışma, video tekniğinden yararlanarak kadının kendini plasenta içinde çarmıha gerilmesini konu alıyor. M.Ö. 700’lere bir gönderme yapılmaktadır. Çıkan (gıcırtı) sesin de; Avrupa Engizisyon dönemine atıfta bulunmaktadır. Videonun bir kesitinin de statik hali ”Kendi Kendine Çile” çalışmasında tuval üzerine karışık teknikte aynı konuyu betimlemiştir.
Ulusal ve uluslararası pek çok sergi, sanat fuarı, bienal ve yarışmalarda çalışmaları sergilenmiş olup birçok müzede eseri bulunmaktadır.
Abdulkerim Bozan, ”Kendi Kendine”, 2013, Sesli Video Enstalasyon, 3’24”
Abdulkerim Bozan, ”Kendi Kendine Çile”, 2013, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 200cm x 145cm
Biyografi için tıklayınız
YARADILIŞ OLGUSUNUN METAFORİK YORUMU
Her tür sanatsal üretim ve teknik açılım doğrultusunda çalışmalar yaparak bilgi ve deneyimlerini geliştirici etkinlikler içinde yer alan Abdulkerim Bozan’ın genç sanatçı kimliğinin gerektirdiği bir vizyon çerçevesinde, bugüne kadar ürettiği işler, onun bu yönde kararlı olduğunun da göstergesidir. Bütün bu çalışmalarını ortak bir payda üzerinde buluşturan ana eğilimin, insanı ve doğayı kavramsalcı bir çizgide yansıtma olarak özetlemek mümkün. Video illüstrasyon, akrilik ve boyaresim, karışık teknik ve dijital baskı türlerini kapsayan çalışmalarının tümü, temelde yaşamın ana figürünü oluşturan insan varlığını, metaforik bağlamda yorumlama çabasına yöneliktir. Örneğin “yaşam çığlığı” başlığı altında biçimlendirdiği enstalasyonlarında, anne karnındaki bebeği saran plasenta’ya göndermede bulunuyor ve anne ile cenini birbirinden ayıran ve embriyonu koruyan ince zarın içine bir “nü” yerleştirerek yaşamsal oluşumun, aslında yetişkin insan bedeni için de geçerli olduğuna telmihte bulunuyordu. Fetus’un oluşumuna yardım eden zar, bu konuyu işlediği yapıtlarında artık sıradan bir zar olarak değil, yaşamın tutsak ettiği insanın açmazlar karşısındaki çırpınışını simgeleyen bir kılıf olarak gündeme gelir.
Böylece Abdulkerim, video enstalasyon olarak tasarımladığı bir dizi çalışmasında, tutsaklığa ve sınırlara karşı direnen insan varlığının çaresizliğini açığa vururken, bir yandan da bu direnmenin önemine dikkati çekmiş oluyordu. Tuval üzerine karışık tekniğe ve guvaj resimlere uyguladığı bu ortak temanın, sanatçı açısından benimsenmiş bir konu düzeyine yükselmiş olması, genç kuşağın öteki sanatçılarında da tanık olduğumuz bir olguya ışık tutuyor: Değinilip geçilen değil, üzerinde ısrarla durulan teknik uygulamalar bağlamında, bu uygulamalarla örtüşen bir konsept geliştirmek de sanatçı misyonunun gereğidir. Abdulkerim Bozan, figürü gizleyerek ama işlevi öne çıkararak vurgulamaya çalıştığı bu dizide, anonim insan varlığının hem görünen hem de görünmeyen yüzünü deşifre etmekle, ana sorunu bu yönden gündeme getirmektedir.
Figürden yola çıkarak bu yolda insan varlığının dijital sanat üretimine kaynak oluşturacak doğal yapısını irdelemekle, biyolojik bir sorunu da kendince açımlamaktadır Abdulkerim Bozan. Cenin halindeki insanı deney tüplerinde inceleme konusu yapan tıp adamları için bu deneyim neyse, Bozan’ın devinim ritmini sanatsal alana aktardığı kamuflaja alınmış çıplağı da bir sanatsal deneyimin nesnesidir. Bu nesne, şeffaf kılıf içinde devindikçe, yaşamın atardamarı da bu devinime paralel olarak atmaktadır.
Sanatta değişmeyen temel sorun, böyle bir damar yakalamak ve bu damarın yaşamsal aktivitesi için giderek genişleyecek bir yol açmaktır. Bozan, şimdilik bu çabanın sahiplenici kimliği içinde görünüyor.
Prof. Kaya Özsezgin
Ressam olmanın yanı sıra müzisyen, yönetmen, yazar kimlikleriyle de sanatın içindeki yolculuklarını sürdüren Güreli “Her şey yolların büyüsünü, zamanın içinde günlere, yıllara yayan bir yolculuğun hikâyesi” diyor.
Bu yolculuğun hikâyesini ise şöyle betimliyor sanatçı:
“Beyaz alanlar, ufkun kızıllığının erişilemez noktaları gibi bize doğru geliyor.
Hareket, boşluklardan sözcüklere doğru…
Sabah uyandığında bir ses onu kışkırtıyor sanki.
Yıllar önce gitmeyi düşündüğü yere artık gitmenin zamanı geldi diyor sessizce.
Yola çıkmak için uzun bir hazırlığa hiç gerek yok. Geçmişten gelen müziği o kadar az duyuyor ki ürküyor. Ona eşlik edecek bir levhayı, bir işareti arıyor gözleri. Yanına birkaç şey alıyor sadece. Bir iki gömlek, birkaç kitap…
Arabasına atladığı gibi yola koyuluyor.
Işık sanki o günlerin parlaklığında.
Müziğin sesini biraz daha açıyor belki hatırlarım umuduyla.
Ama artık bambaşka biri olduğunu hissediyor birdenbire. Ürküyor, gideceği yeri de bulabileceğinden pek emin değil…
Vakit kazanmak ister gibi aynayı düzeltiyor.
Değiştirmek istiyor müziği.
Yıllar öncesi kaybettiğini zannettiği duygular hafif hafif canlanmaya başlıyor…”
Yaşam başladı bir küçük nefesle,
Yavaş ama emin adımlarla yürüdü,
Sessiz ve sevgi ile.
Yavaşça nemlendirdi toprağı,
O yumuşak elleri ile,
İçine yaşamından suyu ekledi
Ta ki kıvamını görene kadar.
Yavaşça ısıttı parmaklarından akan sevgi ile,
Avuçlarında ilk an ki ateşi ile
Yoğurdu çamuru kalbinden gelen sesle.
Şekillendi ilk kez kendinden birlik,
Yavaşça nefeslendi,
Kalbinden akan sevgi ile çamur
Sessizce kalktı yağa dizlerinin üstünde.
Artık var olmaktaydı,
Kahverengi çamurdan,
Sevginin sıcaklığı ile yeniden.
Yavaşça yükseldi bedeni,
Açıldı tüm nefesi, kalbi sevgiyle,
Kaldırdı kollarını uzandı göğe,
Özgürlüğe uçacakmış gibi,
İçindeki tüm egoları akıttı ayaklarından,
Geride bıraktı tozlu ve çamurlu sehpaya,
Artık özgürlüğe bir adım kalmıştı.
Kendini kendinden var eden,
Kalbinden çıkıp parmaklarından akan sevgi,
Yaratmaktı amacı yeniden,
Sadece kendi dünyasında kendini,
Bir devinimdi, başlangıçtı,
Artık ustalıktı yolu başlamıştı yürüyüş,
Yol çok zordu,
Yolcu olmak yolda,
Sevgi isterdi, aşk isterdi, yürek isterdi,
Çamura yeniden yaşam vermek
Güç isterdi, irade isterdi ve nefes isterdi,
Verdi nefesini, verdi gücünü,
Verdi aşkını ta yürekten,
Estirdi sevginin rüzgarını,
İşte şimdi kendisi idi
Parmaklarının ucunda var ettiği.
Çamurda şekillendi yeniden,
Yeniden başladı yaşama
Özgürce aşk ile
Sevgi ile
Biyografi için tıklayınız
Türker Art hosts Emre Tandırlı’s latest solo exhibition titled as “Mega Dream” between March 7 – April 6 2013.
Emre Tandırlı’s paintings focus on the complex and dense structure of the city of Istanbul in his distinctive way of poetic and romantic aesthetics.
In his latest works, you can observe up-to-date views of continuous motions of the mega city where he lives in and which he expresses in a charming and dreamy atmosphere.
As he describes; “Intense and dynamic stacking of the unplanned and complex city structure has become the main aesthetic element in his paintings.”
Witness the alternative and imaginary views of the city of Istanbul through Emre Tandırlı’s canvasses, in his latest solo exhibition “Mega Dream” that will be held at Türker Art.
In quote of the artist;
In my last paintings, I prefer to convey the imaginary and mystic landscapes of mega city behind the visible and routine face in which I live with rich, vibrant colors and fine details for the purpose of creating intensive feelings in the audience. I aim to bring the picturesque and poetical aspects of city appearances where we live and the thing that is unique for ourselves aesthetically and culturally into the forefront by adopting the new romantic approach and traditional standing in current art environments. I aim to control the accidental results of oil painting on canvas within the framework of this new romantic approach and traditional standing that I mentioned above in rich and expressive integrity. I try to transform the definite power of art emerged as a practical method and take the audiences into realistic landscapes of mega dreams that may be read over imaginary Istanbul appearances with a new and personal tone by means of canvas painting that has been used for centuries and city landscapes mentioned.
“Landscape image is the source of pleasant sensations but art work turns towards our feelings in a deeper way than merely landscape image by conveying this landscape in an expressive way.”[1] Although these complex and intensive Istanbul landscapes that became mega city do not always confront us as pleasant landscapes, I try to illustrate a kind of passion and love reflected on these landscapes by means of my paintings. As stated by Kenneth Clark; “the artist who is bringing the passion and love to the landscapes he sees reveals the mystery of the world in his work with a huge reality with his unique humanistic sensibility.”[2]
On the other hand, I set out the idea of a type of ideal beauty search within the framework of Plato approach by creating this city image that is completely specific for us and we highly know within city routine on canvas within an alternative interpretation. Thus, artists have seen the real image in front of us as the reflection of the original for centuries, imitated this image by means of painting art and aimed to reach that ideal real image. In this regard, I try to develop the new romantic painting art perception of today with my own brush by means of these paintings in which I aimed to reveal the spiritual reflections of our internal commitment that we developed towards Istanbul’s mega city appearances.
Thus, any ordinary image may earn a huge visuality within the framework of meanings and emotions that we load on landscapes we see around. Our current urban environment may take both very important picturesque theme and the traditional practice integrity become the deepest reflection of our internality.
Emre Tandırlı
[1] Burt Franklin, André Lalande, “Research & Source Works Series 291, Philosophie Monographe Series 20, Histoire de l’Esthétique Française”, Paris, 1968, Ayer Publishing, p. 75
[2] Kenneth Clark, “l’Art du paysage”, Paris, Gérard Monfort, 1994, p. 25
Ressam Emre Tandırlı’nın “Mega Rüya” adını taşıyan son kişisel sergisi Türker Art’ta 7 Mart 2013 tarihinde izleyici ile buluşuyor. Emre Tandırlı eserlerinde, mega kent haline gelen İstanbul’un karmaşık ve yoğun yapısını, kendine özgü şiirsel ve romantik bir estetikle resmediyor. 7 Mart – 6 Nisan 2013 tarihlerinde sergilenecek olan son dönem resimlerinde, içinde yaşadığı ve sürekli devinim halindeki mega kentin en güncel görünümlerini büyüleyici bir atmosfer içinde ele alarak düşsel bir yorumla tuvallerine aktarıyor. “Yoğun ve dinamik bir istif” olarak nitelediği plansız kent dokusunu, resimlerindeki başlıca estetik öğe haline getirerek, adeta hicivsel bir yüceltmede bulunan Ressam Emre Tandırlı, tuvallerinde alternatif ve düşsel bir İstanbul sunuyor izleyicilerine.
Sanatçının deyişiyle;
“Son resimlerimde içinde yaşadığım Mega Kentin görünen ve rutin yüzünün ardındaki düşsel ve gizemli manzaraları izleyicide yoğun duygular yaratmak amacı ile zengin, canlı renklerle ve ince detaylarla aktarmayı tercih ediyorum. Güncel sanat ortamında Yeni Romantik bir yaklaşımı ve geleneksel duruşu benimseyerek, kendimize özgü olanı, içinde yaşadığımız kent görümlerinin pitoresk ve şiirsel yönlerini ön plana çıkarmayı hedefliyorum. Sözünü ettiğim bu yeni romantik yaklaşım ve geleneksel duruş çerçevesinde yağlıboyanın tuval üzerindeki kontrollü ve bir o kadar da rastlantısal sonuçlarını, zengin ve hatta sonsuz açılımlı bir uygulama bütünlüğünde ele alıyor, bu sayede resim sanatının uygulamalı bir yöntem olarak gücünü, yüzyıllardır kullanıla gelen tuval resmi ve ele alınan kent manzaraları aracılığıyla yeni ve kişisel bir üslupla, düşsel İstanbul görünümleri üzerinden okunabilecek gerçekçi mega rüyaların manzaralarına dönüştürmeye çalışıyorum.
Bu sergide yer alan son resimlerimde Mega kent halini alan bu karmaşık ve yoğun İstanbul görünümlere yansıtılmış olan bir çeşit tutkuyu görselleştirmeye çalışıyorum. Kent rutini içinde son derece aşina olduğumuz ve dolayısıyla tamamıyla bize özgü olan bu kent imgesini tuval üzerinde tekrar, alternatif bir yorumla meydana getirerek, Plâtoncu yaklaşım çerçevesinde bir tür ideal güzellik arayışı fikrinden yola çıkıyorum. Nitekim yüzyıllar boyunca sanatçılar, karşılarında gördükleri gerçek imgeyi asıl olanın yansıması olarak görüp, resim sanatı aracılığıyla bu imgeyi taklit etmişler ve asıl olan ideal imgeye ulaşmayı amaçlamışlardır. Bu anlamda, sıklıkla karşılaşılan ve aşina olduğumuz bu İstanbul Mega Kent görünümlerine karşı geliştirdiğimiz içsel bağlılığımızın tinsel yansımalarını ortaya çıkarmayı amaçladığım bu resimler aracılığıyla günümüz yeni romantik resim sanatı anlayışını kendi fırçamla geliştirmeye çalışıyorum.
Çevremizde gördüğümüz manzaralara yüklemiş olduğumuz anlamlar ve duygular çerçevesinde sıradan herhangi bir görüntü, yüce bir görsellik kazanabilir. Resim sanatının güçlü dili sayesinde güncel çevremiz hem pitoresk bir tema halini alır hem de içselliğimizin yansıması halini alır.”
Emre Tandırlı (Biyografi)
Türker Art; Pınar ve Barış Türker tarafından 2012 yılında kurulmuştur.
Köklü bir Müzayede ve Sanatevi ile başlayan kariyerini, ilerki yıllarda ortaklıkla pekiştiren Pınar Türker’in 10 yılı aşkın süredir sanatın içinde gerek sanatçılar gerek koleksiyonerlerle edindiği tecrübeler, Türker Art’ı hayata geçirmesinde önemli rol oynamıştır.
Amerika’da mimarlık eğitimi alan ve kariyerini hem bu alanda hem de müzik alanında sürdürmüş olan Barış Türker’in…»
Türker Art
Halaskargazi Mah.
Valikonağı Cad.
Kuyumcu İrfan Sok. No:26A
Şişli İstanbul
T. 0 (212) 296 53 25
info@turkerart.com
Çalışma Saatleri:
Pazartesi-Cumartesi
11:00-18:00
© Türker Art - Tüm hakkı saklıdır